21 Ocak 2008 Pazartesi

Yüzyılın fırsatları ve Türk kurultayları

Dış dünyadaki varlığının Kıbrıs meseleleri ile farkına varan Türkiye, dış politikasında hiç bu kadar kendine güvenir vaziyete bürünmemişti. Tabii ki bu, Türk dış politikasındaki kısa süreli ve yaşanmaya değer bir zaman dilimiydi. Bundan sonraki periyotlarda bu cesur adımlar pek nadir atıldı. Turgut Özal döneminde Irak üzerindeki kararlarımız da dış politikamız için kayda değer yaklaşımlardır. Köklü Rus İmparatorluğu’nun manevi evladı Sovyetler Birliği’nin onlarca sene boyunca uyguladığı sert ve sıkı politikalardan sıyrılma girişimleri büyük bir yıkımı beraberinde getirdi. Gorbaçov’un “devlet politikalarında yumuşama” olarak yorumladığı glasnost ve perestroika hareketi sert doğu blokunun kendini kaybetmesiyle sonuçlandı. Kuruluş felsefesine aykırı bir hareket ile intihar eden Sovyetler Birliği’nin çöküşü elbette tüm dünya ülkeleri gibi bizler için de çok büyük bir fırsatlar dizisini ortaya çıkarmıştır. Hatta bu fırsatlar zinciri Türkler için çok daha ayrı öneme sahipti. Maddi imkanlar dışında işin manevi boyutunun varlığı daha önemliydi. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından beri haber alamadığımız Türk dünyası artık bütün parlaklığı ile karşımıza dikilmişti. Gerek siyasi öngörümüzdeki derin eksiklik gerekse her an oluşabilen farklı olaylara karşı uyguladığımız dengesiz politikalar sonucu bu “yüzyılın fırsatı”nı da elden kaçırmış bulunmaktayız. Sovyet yıkımını müteakiben kendi aralarında Bağımsız Devletler Topluluğu’nu oluşturup “iç işbirliği”ne giden yeni ülkelerden Türk asıllı olan soydaşlara Türkiye’nin el uzatmakta gecikmesi ile, hızlı başlayan süreç bizler için görünmez perdeye büründü. Eğitim, ticaret, kültür ve sanat başta olmak üzere her türlü konuda çalışmalara başlayan diğer devletler bugün de büyük çalışmalarda bulunmaktalar. Türkiye genel olarak kötü bir tablo çizmişse de elbette içimizde ileriyi gören ve mutlak çalışmaya inanan insanlar da bulunmaktaydı. Bu yeni Türk devletleri ile ortak buluşmaların düzenlenmesi fikri 1993 yılında Alparslan Türkeş öncülüğünde vücut buldu. Bu yıldan 2001’e kadar sorunsuz devam eden Türk kurultayları iç siyasi çekişmeler sebebiyle yarıda kalmış fakat son yıllarda tekrar faaliyete başlamıştır. Türk kurultaylarını yeni buluşmalar olarak adlandırmak yanlıştır. Bugün gerçekleştirilen kurultayların kökü 1905’e dayanmaktadır. İlk Türk kurultayı 1905 yılında Rusya’nın Nizhniy Novgorod şehrinde yapıldı. Bu kurultayın öncüleri Alim Maksud, Gaspıralı İsmail, Ahmet Ağaoğlu ve Abdürreşid İbrahim gibi Türkçülük fikrinin önde gelen isimlerinden oluşuyordu. Bu kurultayın ardından 1906 yılında yeni bir kurultay oluşturuldu. Bu kurultayda Gaspıralı İsmail’in üzerinde durduğu “Türkiye Türkçesi ile Eğitim” zorunluluğu gündemdeydi. Kız ve erkek öğrenciler için ilköğretimin zorunlu ve ana dilleriyle yapılması ile beraber Türklerin ortak siyasi yapılanmalara gitmeleri yönünde kararlar alındı. Çarlık Rusya’sının 1917’de kan kaybetmesi ile oluşan yeni dönemde Türkler farklı politikaların izlenmesi gerektiğine inanmışlardı. Sosyalist ideolojinin müjdelediği özgürlük ortamı içinde yeni bir kurultay oluşturuldu. Bu kurultayda Tatar Türkleri olan “Birlikçiler”, mevcut Rusya içerisinde muhtar yapı, Azerbaycan ve Türkistan Türkleri ise “Toprakçılar” olarak federalist yapı ile özerk yönetimleri savunuyorlardı. Türkler arasındaki bu ayrılık fikirleri maalesef Sovyetler Birliği’nin oluşumu için bir sorun teşkil etmedi. Zarar gören taraf Türkler oldu. Yükselen özgürlükçü sesler bir süre sonra bastırıldı ve Sovyetler Birliği dönemi başlamış oldu. Sovyet Sonrası Yeni Fırsatlar Gorbaçov’un yeni politikalarının oluşturduğu yıkım süreci başladığında ise bizim coğrafyamızda dış kaynaklı üretilen yozlaşmış faşist Türkçülük, Turancılık, Neo-Osmanlıcılık gibi söylemlerle halkların ve ülkelerin gözü korkutulmaya çalışılmaktaydı. Bu endişe, tereddüt ve korku dolu süreç elbette atalet oluşturabilecek bir zaman dilimiydi. Ancak Türkiye bütün korkuları ümide dönüştürecek altyapıya sahip bir ülke olarak gerekli girişimlere başlamalıydı. Devlet politikalarının yetersizliği, sivil çalışmaların başlamasına sebep oldu. Turgut Özal ve Alparslan Türkeş’in Azerbaycan başta olmak üzere diğer ülkelerle yakın teması iyi bir başlangıç oluşturdu. “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” sloganı ile özellikle Azerbaycan’da Ebulfez Elçibey’in Türkiye yanlısı politikaları benimsemesi sağlanmıştır. Bu dönemde devlet nezdinde Ermeni işgaline karşı tavrımız büyük ümit kırıklıklarını beraberinde getirdi. Ermeniler’in Azerbaycan topraklarını tek tek işgal etmesi, katliamlar gerçekleştirmesi Azerbaycan dışında hiçbir ülkenin dikkatinde değildi. Elçibey’in “Biz helikopter istedik, yardım istedik ancak Demirel bunların mümkün olmadığını söyledi. Türkiye’den daha ne isteyebiliriz ki?” açıklaması o dönemki politikalarımızın ne denli yetersiz olduğuna işaret etmektedir. Bununla birlikte Ermenistan ile iyi ilişkileri ön plana almamız Türk dünyasının önüne sed çekmemizde birebir etki göstermiştir. 10. ve 11. Türk Kurultayları Sovyet sonrası başlayan buluşmaların en önemlileri 10. ve 11. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayları’dır. 10. Türk kurultayına bağımsız Türk cumhuriyetleri, 6 federe devlet, 2 özerk cumhuriyet ve 11 Türk topluluğunun yanı sıra Avrupa’da yaşayan Türk birlikleri katılmıştır. Katılım düzeyi olarak en düşük performansı gösteren ülke Özbekistan olmuştur. “Orta Asya Devletler Birliği” fikri Kazakistan’ın Türk birliği doğrultusunda en aktif çalışan ülke olduğunu ortaya koymaktadır. Kazakistan ile olan ilişkilerimiz daha da üst seviyeye çıkarılmak istenmektedir. Bugün Kazakistan’da inşaat ve gıda sektörlerinde Türkiye ilk sıralarda yer almaktadır. Aynı şekilde Kırgızistan ve Türkmenistan da Türkiye’ye yatırımlar konusunda destek vermektedirler. Bununla birlikte Bakü’de gerçekleştirilen 11. Türk Kurultayı devletler nezdinde çok önem arz eden bir buluşma olmuştur. En başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik izolasyonların kaldırılması, Karabağ ve Irak konularında ortak kararların alınması son yıllarda atılmış önemli adımlardır. 40 maddelik bildirinin sunulduğu kurultayın sonuç kısmı aşağıdaki gibidir :- Türk Cumhuriyetleri Devlet Başkanları Zirvesi Sekreterliği için ilgili ülkeler kurumlarının gerekli adımlar atması çağrısının yer aldığı bildiride, bu adımın ilişkilerin geliştirilmesine de katkı sağlayacağı kaydedildi.- Ermeni işgali altındaki Karabağ ve Ermenilerin Azerbaycan halkına uyguladığı soykırımla ilgili gerçeklerin açıklanmasında Türk devletlerinin ortak adımlar atması, Azerbaycan'a verilen desteğin artırılması gereği dile getirildi.- KKTC ile ilgili olarak “Kuzey Kıbrıs'ın izolasyondan çıkarılması için tüm Türk devletlerinin güçlerinin birleştirilmesi, Kuzey Kıbrıs'la ekonomik, kültürel, politik ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi, uluslararası teşkilatlar çerçevesinde Kıbrıs Türklerinin haklarının savunulmasına yönelik çalışmalarında Türkiye'ye olan desteğin artırılması gereği” bildiride yer aldı.- Irak Türkmenleri’nin haklarının korunmasına yönelik uluslararası kamuoyunu etkilemek için yoğun çalışmalar yapılması çağrısına yer verilen bildiride, bu bağlamda Türk cumhuriyetlerinin gerekli diplomatik ve politik desteği vermesi tavsiye edildi.- Türk cumhuriyetlerinin AB'ye üyelik sürecindeki Türkiye'yi desteklemesi çağrısının da yer aldığı bildiride, diaspora teşkilatları çalışmalarının güçlendirilmesi, Avrasya'da Gürcistan ve Tacikistan'ın da katılımıyla ekonomik ve politik birlik oluşturulması önerileri bulundu. - 1915 olaylarına da değinilen bildiride, 1915 olaylarıyla ilgili olarak Ermeni iddialarının ifşa edilmesine yönelik Türk devlet ve toplulukları arasında işbirliğinin güçlendirilmesi gereğine vurgu yapıldı. - Bildiride, Kurultay katılımcıları bu olayları ´soykırım´ olarak tanıyan ülkeler ve uluslararası teşkilatlarla çalışmaların yoğunlaştırılması, olayların gerçek içeriğiyle ilgili bilgilerin dünya kamuoyuna duyurulması gerektiği kanaatindeler. Bu iddiaların bir bütün olarak Türk dünyasının uluslararası imajına ve uluslararası çıkarlarına karşı olduğu göz önüne alınarak ´soykırım´ yalanlarının ifşası “Türk devletlerinin dış politikasının öncelikleri sırasına dahil edilmelidir” ifadeleri yer aldı. - Ortak alfabenin oluşturulması, bir "Türk Dünyası Bilimler Akademisi" ile "Türk Dünyası Bilim Kütüphanesi"nin kurulması yönündeki çalışmaların yapılmasının önemine işaret edilen bildiride, ayrıca tarih, edebiyat, din kültürü ve ahlak konularında orta eğitim kurumları için kitap hazırlanması önerisi yer aldı. - Rusya, Ukrayna, Moldova, Makedonya, Bulgaristan, Irak ve Gürcistan gibi ülkelerde bulunan Türk halklarına anadillerinde kitaplar temin edilmesinin Türk devletlerinin manevi borcu olduğu ifade edilen bildiride, Türk cumhuriyetleri arasında yerel yönetimlerin işbirliğinin geliştirilmesi, hukuk sistemlerinin karşılıklı uyumunun sağlanması, turizm konusunda karşılıklı sadeleştirme ve kolaylıklar yapılması, yatırım ve girişimcilik konularında işbirliği yapılması önerileri sıralandı. - İnternet konusuna değinilen maddede, .turk ve .turan gibi Türkçe alan adlarının alınması ve bu konuda karşılıklı işbirliği yapılması gerektiği kaydedildi. - Hazar havzası enerji kaynaklarının daha verimli şekilde değerlendirilmesi için işbirliğine önem verilmesi istenen bildiride, önemli petrol ve doğal gaz rezervleri olan Türk cumhuriyetleri arasında OPEC benzeri bir ekonomik birlik kurulması önerisi ortaya atıldı. Türk dünyası yüksek öğretim kurumları için ekonomi ders kitapları hazırlanması ve ülkelerin turizm potansiyellerinin verimli olarak kullanılması gibi tavsiyelere de yer verilen bildiride, Türk iş adamları arasında ilişkilerin geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapılması istendi. - Özel girişimciler ve KOBİ benzeri kuruluşlar arasında işbirliğinin öneminin dile getirildiği bildiride, tüm bu süreçte ilgili devlet kurumlarının da gerekli desteği vermesinin yarar sağlayacağı ifade edildi. - Türk dünyası gençlik çalışmalarının uluslararası kuruluşların da desteğiyle sürdürülmesi istenirken, karşılıklı olarak ortak kamplar, spor, müzik, folklor etkinlikleri düzenlenmesi önerildi. 20. yüzyılın başında İsmail Gaspıralı’nın Türk dünyası için söylediği “Dilde, fikirde, işde birlik” sözü Türk cumhuriyetleri için ortak slogan olmuştur. Şimdiye dek yapılan kurultaylarda alınan kararlar hayata geçmese de, 11. kurultayın hemen ardından devletçe yapılan ortak çalışmalar ve büyük projelere başlangıçlar, geleceğin Türk dünyası adına büyük ümit vaad etmektedir. Bununla birlikte sivil girişimlerin varlığı tartışmasız şart olan bir konudur. Şu ana dek Türkiye’nin ilgili ülkelere yapmış olduğu eğitim destekleri, en büyük sivil girişim olarak tarihte yerini almıştır. Kazakistan’da Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi, Azerbaycan’da Bakü Kafkas Üniversitesi (Qafqaz Üniversitesi), Kırgızistan’da Atatürk-Alatoo Üniversitesi, Gürcistan’da Uluslararası Karadeniz Üniversitesi ve bunların yanı sıra açılmış olan ilköğretim, lise ve üniversite hazırlık kursları Türk dünyasının birleşmesi için atılmış en önemli adımlardır. Bunların devamının devlet ve sivil ortaklığı ile sağlanması daha büyük oluşumların ortaya çıkmasına sebep olacaktır.
Mehmet Fatih Öztarsu

Hiç yorum yok: