21 Ocak 2008 Pazartesi

Osmanlı mı? Sünni mi? Otmanlı mı? Alevi mi?

Namık Kemal Zeybek'in köşe yazısı
Hacı Bektaş Veli'nin bindiği cansız duvar.
Mazharı Nur-i Ali'dendir ona ol yadigar.
Nare-i düldül ederdi arşı âla da karar.
Şad hazare bin kâfiri bir narada etti şikar.
Dedi: Arslanım Ali'dir, kudretine girdikar.
Lâ fetâ illa Ali Lâ seyfe illa Zülfikar Koydular başın ol şahın Kerbela Meydanına.
Bastılar parmakların Şah Hüseyin kanına
Urdular miskin pelitle kıymadan gerdanına
Bu hakaretler yaraşmazdı o şahın şanına
Düşmeden kanı yere, ol demde çağırdı gübar
La fetâ illa Ali Le seyfe illa Zülfikar Padişahım çok yaşa
Devletinle bin yaşa
Değerli dostlar yukarıdaki sözler Yeniçerilerin sancağında yazılıydı. Yeniçerilerin gülbengi de şöyleydi:
Allah, Allah, illallah
Boş üryan sine püryan
Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran
Kulluğumuz padişaha ayan
Üçler, yediler, kırklar Gülbengi Muhammedi Nur-ı Nebi Kerem-i Ali Pirimiz,
sultanımız Hünkâr Hacı Bektaş Veli Demire devranına hû diyelim... Huuuu....
Bilenler bilirler... Bilmeyenler de bilsinler ki yukarıdaki sözler Alevi-Bektaşilikle ilgilidir. Zaten bilinir ki Yeniçerilerin resmi tarikatı Bektaşilik idi. Yeniçerilerin 94. alayında mürşit olarak bir Bektaşi Babası otururdu. O ölünce yeni "Baba" Hacıbektaş'tan gönderilirdi. Büyük resmi törenlerle karşılanır ve makamına oturtulurdu. Hatırlayın ki Osmanlı'nın ordusunun temeli Yeniçerilerdi. Devletin temeli ve padişahın muhafız gücü olan Yeniçerilerin Bektaşi olması, bize neyi söyler?
Diyorum ki Osmanlı devletinin resmi din yolu Alevi-Bektaşilik idi... Ne zamana kadar mı? Selim Padişahın Şah İsmail'e ve Safeviliğe karşı bir Sünni set inşası ihtiyacını duymasına kadar... Mısır'dan getirilen Eşari-Sünni din bilginleri Osmanlı memleketine dağıtıldı ve halka Eşari-Sünnilik öğretildi.
Sayıları 1000'den çok olduğu söylenen bu bilginlere verilen destek ile Osmanlı'nın resmi mezhebi Sünnilik haline geldi. İş asıl Kanuni döneminde tamamlandı.
Sanıldığı gibi Selim Padişah'ın adı, Yavuz Selim değildi. Safevi-Alevi Türkmenlere karşı yürütülen kıyıcı hareketlerden ötürü halk ona "Yavuz" yani kıyıcı, yani zalim dedi... Yavuz sözünün sonradan itibar kazanması ayrı bir konudur. Belirtmezsek olmaz... Osmanlı'nın başlangıcından Yavuz Selim'e kadar ki resmi din anlayışı Alevi-Bektaşilik olmakla birlikte bugünkü Alevi-Bektaşilik ile birebir aynı olduğu sanılmasın.
Elbette zaman ve mekân değişikliği birçok akımı etkiler ve değiştirir. Ama özünde ve ana yaklaşımlarda değişiklik olmamıştır. Yavuz Selim'le Alevi-Bektaşilik yine de resmi koruma altında ama ikincil derecede varlığını daha üç asır sürdürmüştür. Safevi-Alevilik 'kızılbaşlık' denilerek ezilmiş, Bektaşi-Alevilik korunmuştur.
Bektaşi-Aleviliğin ezilmesi ise 1826 Yeniçeriliğin yok edilmesi ile aynı anda gerçekleşmiş; Bektaşi dergâhları kapatılmıştır. Ta ki Sultan Aziz'in tekrar serbest bırakmasına kadar. Bugünlerde gündeme yeniden giren Alevi-Bektaşilik ile Osmanlı ilişkilerinin özeti budur. Osman beyin gerçekte adının Otman olduğu, babasının adı Ertuğrul; oğlunun adı Orhan iken bu Osman adının nereden çıktığı ise ayrı bir tartışma konusudur.

Hiç yorum yok: