22 Ocak 2008 Salı

KOSOVA GERÇEĞİ VE BAĞIMSIZLIK SAVAŞINDA TÜRKİYE’NİN ROLÜ

Kosova, 1389 da Osmanlı Türklerinin Kosova ovasında kazandıkları büyük meydan muharebesi ile Balkanların yolunu açtıkları yerdir. Nitekim, Kosova ovası, 1998 de Sırp Aşırı Milliyetçi liderlerinden Slobodan Milosoviç’in büyük bir miting yaparak Sırp üstünlüğünü ve “Büyük Sırbirtan’ın Kurma” projesini başlattığı yerdir. Bu girişim, 1995 yılına kadar Balkanlarda çok kan dökülmesine, eski ve güçlü Yugoslavya’nın dağılmasına, Bosna Hersek’te 250,000’e yakın insanın ölümüne ve 20 yüzyılın sonuna doğru, Avrupanın orta yerinde müthiş bir soykırımının tekrarlanmasına sebep olmuştur.
Kosova Osmanlı öncesi ve sonrası da daima gözlerin dikildiği, üzerine hesaplar yapıldığı bir yer olma konumunu daima korumuştur. İkinci Dünya Savaşından sonra ise, bu bölge, Başkan Tito idaresinde de 45 yıllık bir Komünizm dönemi yaşamıştır. Bu dönem de oldukça sakin bir dönemdir. Ölümünden önce Tito, Kosovaya özerklik tanımış, bu maddeyi, hazırlattığı Anayasanın içine de koydurmuştur. Ne var ki Sırplar, Tito’nun ölümünden sonra bunu tanımamışlardır.
Huzuru sadece Osmanlı döneminde bulmuştur. II. Meşrutiyet yılları ve İttihat Terakki zamanıdır. Bölge yine kaynamaktadır. Gayr-ı Müslim unsurlar silaha sarılmış, devletle çatışmaktadır. Çatışmalar Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesine kadar devam edecektir.
Bu esnada yine sultan II. Abdülhamid bölgeye müfettiş gönderir. Kurmay Mehmed Paşa teftişinin sonunda- daha sonra lahiya olarak basılan raporunda; rapor P.Ü.Kütüphanesinde mevcuttur-: “Bölgenin ( bahsettiği bölge 90 bin km2’dir) Sırplar’a terk edilmeyecek kadar ehemmiyetli olduğunu Devlet’e bildirir. Sultan Mehmed Reşad 1911 yılında I. Kosova Savaşı’nın yapıldığı, şah-ı şehid I. Murad Hüdavendigar’ın türbesinin bulunduğu Kosova ovasında 100 binin üzerinde insana hitap ederek, bölünmenin, parçalanmanın kimseye faydası olmayacağını, zamanın bir ve beraber olma zamanı olduğunu vurgular.
Büyük yankı uyandıran, tarihe önemle kaydedilen bu hadisenin üzerinden aylar geçmeden bölgeden çekilmekte olan Osmanlı askeri bölge halkının eşkıyaları tarafından arkadan katledilir. Bütün bu tarihi hadiseler göz önüne alınmadan ve orada Batılı devletlerin emelleri iyi tespit edilip, stratejik bir kısım faaliyetler yapılmadan Kosova’nın statüsü üzerine ahkam kesmek boş işlerle meşgul olmak demektir. Hele hele bağımsızlık naraları ile kimsenin kimseye bağımsızlık vermediği de tarihte görülmüştür.
Bizim de gönlümüz Arnavutluk’tan başlayarak, Kosova, Sancak ve Bosna’ya oradan Viyana kapılarına kadar bir yeşil hattın varlığını istiyor. Çünkü bu Türkiye’nin güvenlik duvarıdır. Ancak bu duvarın oluşmasına hiçbir zaman müsaade etmemişlerdir; bu da biline. Sırbistan-Karadağ ayrılmış, sonuçta tek olan Sancak (Müslüman bölge) iki ülkede kalan iki küçük azınlık haline getirilmiştir. Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanı kolay olmayacağa benziyor.
Rusya’nın veto tehdidi, 1244 sayılı BM Güvenlik Konseyi’nin kararının delinemeyeceğini göstermektedir. Ahtisaari’nin bu yıl ortaya koyduğu AB denetiminde gerçekleştirilecek “kontrollü bağımsızlık” planının da kolay olmayacağı açıktır. ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya’dan oluşan beşli troyka, Kosova’yı Mayıs 2008 de bağımsızlığa taşıyacak planı uygulamaya geçirecek.
Aşırı milliyetçi lider Tomislav Nikoliç Sırbistan seçimlerini kazanırsa ki bana göre kazanacak Kosava bağımsızlığında gecikmelide olsa zor bir süreç başlayacaktır.Batı yanlısı Cumhurbaşkanı Boris Tadiç’in AB nin desteğinide arkasına almış olması seçimi kazanmasına yetmeyebilir yalnız şu gerçeği de unutmamak lazım kim gelirse gelsin Kosova’nın bağımsızlığına karşı olduğunu hiç unutmayalım.
Bu geçiş döneminde AB’nin önünde çetin işler var. 27 AB ülkesinin Ocak ayındaki bağımsızlık ilanını desteklemesi gerek; ancak bu Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın KKTC meselesinden dolayı bağımsızlığa sıcak bakmayacağını da beraberinde getirmektedir. Türkiye’nin bu durumda tavrının çok net olması gerekmektedir
Kosova ile tarihi, kültürel hatta akrabalık bağlarımız, bizim tavrımızı net olarak ortaya koymamızı gerektirmektedir. Bir kısım kısır ve küçük hesaplarla Kosova meselesinde geri durmamız bize hiçbir şey kazandırmayacaktır. Makedonya’nın bağımsızlığını Yunanistan’a rağmen kabul eden bir ülke olarak, Makedonya nezdinde önemli kazanımlar elde ettiğimizi de unutmamamız gerekir. Özellikle Balkan ülkelerinin ekonomik anlamda Türkiye gibi bir ülkeyle bağlantıları kaçınılmazdır. Bu aynı zamanda Balkanlar’da Türkiye varlığının da hissedilmesi için önemli bir adımdır. Kosova’nın bağımsızlığı Türkiye açısından önemlidir. Bunun idrak edilerek stratejiler oluşturulması gerekmektedir.
Sırplar, 1991’lerin sonundan itibaren 1995 yılına kadar Bosna-Hersek ve diğer yerleri savaş alanına çevirip, ateşe verdikten sonra Kosovalılar da bağımsızlık mücadelelerini arttırmış ve yıllarca bu uğurda büyük sıkıntılar çekmişlerdir. Sonunda Ibrahim Rugova’nın kurmuş olduğu Kosova Demokrat Birliği Partisi başarılı olmuş, ve zorla özerliklerini yeniden (yani, daha önceden kendilerine verilmiş olup, sonradan Sırp idaresi tarafından inkar edilen özerkliklerini ) ele geçirmişlerdir. Bosna-Hersek savaşı Dayton anlaşması ile sona ermiş ve bugünkü siyasi durum ortaya çıkmıştır.
1991-95 arası çok kanlı savaşlar yaşanmış, özellikle Boşnak halkı büyük ızdıraplar çekmiş ve sonunda da kendi topraklarını üçlü bir idare içinde Sırp ve Hırvatlarla paylaşmak zorunda kalmıştır. Eski Yugoslavya’nın yerinde bu gün: Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Sırp Cumhuriyetleri ile Eski Yugoslavya Makedon Cumhuriyeti bulunmaktadır. Son yıllarda Monte Negro (Karadağ) bölgesi de bağımsızlığına kavuşmuştur. Kosova bölgesi ise hala bir çıban başı gibi kanamakta ve durum her gün gerginleşmektedir. Yine sessiz problem olarak devam eden Voyvodino ve Sancak bölgeleri mevcuttur.
Kosova da ki son durum nedir. Bugünlerde , Balkanlarda ki yeni krizin adresi Kosova bölgesidir. İşin içinde ABD, AB ülkeleri, UNMİK olarak bilinen barış güçü, Rusya ve özellikle Sırbistan girmektedir. Bu kadar çok aktörün karıştığı bu siyasi oyun sebebi ile de Kosova’da büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. ABD, Avrupa Birliği ülkeleri ve UNMİK güçleri artık Kosova’nın tam bağımsızlığına kavuşmasından yanadır. Yıllardır, yani1995’lerden beri orada bulunan UNMİK adeta bu durumun alt yapısını hazırlamışlardır. Diğer taraftan, Sırbistan kesinlikle buna karşıdır.
Bu konuda Rusya’dan da destek almaktadır. Rusya’nın yanı sıra Yunanistan ve Güney Kıbrıs Cumhuriyeti ile İspanya da, Kosova’nın bağımsızlığına karşı tavır almaktadırlar. Sırplar tehdit ve Şantaj yollarını kullanarak isteklerini yaptırmaya ve Kosova’da ki Arnavutların tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmelerini ve bunun da diğer devletlerce tanınmasını önlemeye çalışmaktadırlar. Sırpların tehditleri iki noktada toplanmaktadır:-
Eğer Kosova (Arnavutlar veya Sırplar dışında herkes) tek taraflı bağımsızlık ilan ederse, Kosova’nın Kuzeyindeki 100 bin Sırp da kendi bağımsızlıklarını ilan ederek misileme yapacaklardır.----- Diğer taraftan, Bosna-Hersek içinde yaşayan ve Republika Srpska da bulunan Sırplar da bağımsızlıklarını ilan ederek Bosna’dan ayrılacaklardır.
Tabii böyle olayların gerçekleşmesi Balkanların yeniden kana bulanması ve Bosna-Hersek, Makedonya ve Kosova dahil pek çok yörenin bölünmesi gibi bir tehlikeyi ortaya çıkartmaktadır. Bu durum, kesinlikle Dayton uluslararası anlaşmasına da aykırı olup, yıllarca verilen emeğin boşa gitmesi, Balkanlar ve Avrupa’da istikrarın bozulması gibi durumlara sebep olabilir. Sırpların şantaj olarak kullandıkları husus da budur.
Ruslar, yeni politikaları icabı yeniden kendilerini büyük güç olarak kabullendirmek için hiç çekinmeden bölgesel oyunlara girmektedirler. Sırplar da buna güvenmektedir. Sırplar aynen Bosna-Hersek savaşında olduğu gibi hem Slav kardeşliğine (Rusya’nın destek ve yardımı) hem de Ortodoks Kilisesi dayanışması ( Yunanistan ve Güney Kıbrıs) ve hem de benzer olaylardan korkan (İspanya) gibi ülkelerin desteğine dayanarak bu şantajları yapmaktadırlar.
ABD, Avrupa Birliği ülkelerinin büyük çoğunluğu ve UNMİK yetkilileri, Kosova’nın bağımsızlıktan yana tavır sergilemektedirler. Diğer taraftan, Rusya, Sırbistan, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İspanya gibi ülkeler buna karşı çıkmaktadırlar. Rusya, Kosova'nın durumuyla Gürcistan'ın içindeki Osetya ve Abhazya'ya arasında doğrudan paralellik kurmaktadır. Güney Kıbrıs, KKTC’yi örnek göstermekte ve İspanya da Bask bölgesinden endişe etmektedir. Benzer durumdaki başka bölgelerin de Kosova örneğinden yola çıkarak bağımsızlık istemeleri muhtemel bir durum olarak gösterilmektedir.
Her ne kadar ABD ve AB’nin en güçlü üyeleri, Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesi durumunda, tanıyacaklarını ilan ettiyseler de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararı olmadan Kosova’nın bağımsızlığının uzun süreli olmayacağı ve sadece yeni bir kriz bölgesi oluşmasına sebep olacağı gibi görünmektedir. Çünkü, 10 Haziran 1999 tarihli 1244 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla Kosova’da Birleşmiş Milletler idaresi kurulmuş ve Sırbistan’ın bu bölge üzerindeki egemenliği "de facto" (fiili olarak) olarak kaldırılmış bulunmaktadır.
Bu nedenle, Kosova’nın nihai statüsü ile ilgili karar, ancak BMGK de kabul edilecek yeni bir kararla mümkündür. Portekiz’de toplanan AB devletleri Yunan ve Rum baskıları ile Kosova’nın bağımsızlığını tanımama yolunda bir eğilime girmişlerdir. İşin içinde Müslüman bir devletin daha olması olunca, AB’nin hakiki tutumunu izlemek kolay olmaktadır. Kosova’nın bağımsızlık hedefinde Türkiye’nin ne kadar rolü vardır.Bize uzakta olarak takdim edilen Kosova; aslında bize unutturulmaya çalışılan tarihimizi , bu topraklardan başlayarak Amerika’nın yerlilerinden orta Asya cumhuriyet’lerinden ve bizim için önemli bir koridor olan Makedonya ve Kosova hattında yaşayan insanlar ne yiyip ne içtiklerini,halkların neye ağlayıp neye güldüklerini ve çocuklar hangi oyunlar oynadıklarını, yazıtlarına,örf ve adetlerine baktığımızda ;Türk’ler olarak birleştirici misyonumuz olduğunu unutmamamız gerekir.
Tarih yalnız ibret alınacak değil, aynı zamanda kuvvet alınacak bir zemindir.Türkiye tarihinden aldığı güçle birleştirici rol oynayıp, yol haritasını iyi belirlemeli aynı zamanda tarihimize sahip çıkacak gençler yetiştirmeliyiz.
“Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur." M.K.Atatürk
İhsan ERKUMRU

Hiç yorum yok: